Freitag, 19. November 2010

Sayın Faruk Dilaver`in özgeçmişi

"BEN BU İLE GARİB GELDÜM"
Faruk Dilaver 1946 yılında Samsun’un Vezirköprü ilçesinde Zübeyde ve Mehmet Dilaver çiftinin ilk çocukları olarak dünyaya gelmiştir. Kendisinden sonra iki kız ve bir erkek kardeşi olmuştur. Babası maliye tahsildarlığı yapmaktaydı. Üç yaşındayken müftü Ahmet dedesi Faruk Dilaver’i yanına alarak Havza’ya, oradan tayini çıkınca da Merzifon’a götürmüştür. Okul çağına geldiğinde Vezirköprü’ye ailesinin yanına dönmüş ve ilkokulu orada tamamlamıştır.

Ben bu ile garib geldüm ben bu ilden bizaram
Bu tutsaklık tuzağın demi geldi üzerem

(Ben bu dünyaya garip geldim, bu dünyadan bıkarım,
Bu bedende tutsak kaldım, bu tutsaklık bağını zaman gelince kırarım)

ÇOCUKLUĞU
Faruk Dilaver ilkokulu Vezirköprü’nün Mehmet Paşa İlköğretim Okulu’nda tamamladı. Yaz aylarında sahip oldukları Hilal adındaki yarış atı ile ilgilenir, arkadaşlarıyla yüzmeye gider, kırlarda dolaşıp köpeğiyle oynar, bazen de arkadaşlarıyla horoz dövüşlerine katılırdı.
Ortaokulu o zaman Tokat müftüsü olan dedesinin yanında Tokat’ta okudu. Yunus Emre’yle ilk tanışması da bu yıllarda sınıfta Edebiyat öğretmeninin okuduğu bir Yunus Emre şiiriyle olmuştur. Şiirden çok etkilenmiş ve sonrasında Yunus Emre’yi rüyasında görmüştür.
Bir kez yüzün gören kişi ömrince hiç unutmaya
Tesbihi sensin dilinde ayruk nesne eyitmeye
(Bir kere yüzünü gören kişi, ömründe hiç unutmaz
Tesbihi sen olursun, başka varlığı anmaz)

HAYATIN İÇİNDE
Faruk Dilaver Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde ikinci sınıftan üçüncü sınıfa geçtiği yaz Ömür hanım’la evlenmiştir. Bu evlilikten Gönül isminde bir kızı ve Tarık isminde bir oğlu olmuştur. Hem çalışıp hem okuyarak üniversiteyi başarıyla tamamlamıştır.

Hava Kuvvetleri ve NATO’da uzun yıllar çalıştıktan sonra Hacettepe Üniversitesine bağlı bir kuruluşta teknik sorumlu olarak işe başlamış ve Ankara’ya yerleşmiştir. Bu sırada çeşitli dönemlerde Almanya ve İngiltere’de bilgisayar eğitimleri almıştır. Bilgisayar’ın Türkiye’ye girmesinde ve yerleşmesinde büyük hizmetleri olmuş ve bu alanda çok sayıda uzman yetiştirmiştir.

Ne yapalım hayat suyunu, biz canı yağmaya verdik,
Cevheri sarraflara, madeni yağmaya verdik.
Benim o tüccar, hiç kar ve zarar gözetmedim,
Çünkü kardan da geçtik, zararı yağmaya verdik.
GENÇLİĞİ- CANDAKİ AŞK ATEŞİ
Faruk Dilaver lise eğitimine Eskişehir’de askeri hava kolejinde başlayıp birincilikle bitirerek Ordu’nun Perşembe ilçesinde radar teknisyeni olarak göreve başlamıştır. Mezun olduğu okul Milli Eğitim Bakanlığı tarafından lise dengi sayılmadığı için, içindeki okuma isteğiyle çok çalışarak üç senelik lise derslerini iki senede vermiş ve lise diploması almaya hak kazanmıştır.

Faruk Dilaver henüz yirmili yaşlarının başında insanlara yardım etmenin zevkiyle, aldığı maaşı isimsiz olarak muhtaç olan ailelere, fakir öğrencilere dağıtmaya başlamıştır. Kimsenin kimliğini bilmediği bu isimsiz kahraman halkın içinde “Seven Dede” olarak anılarak gönüllerde taht kurmuştur.
Bu arada üniversite sınavını kazanarak Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisine kaydolmuştur.

Ezeliden varidi canumda bu aşk odı
Eşkere itmez idüm bilürdüm ki ol dost kodı

(Ta ezelden, çocukluğumda da vardı canımda bu aşkın ateşi Zaman zaman neden olduğunu bilmeden içim yanıyordu derinden;
Kimseye açıklamıyordum, biliyordum ki dost verdi)

UYANIŞ
Faruk Dilaver bir iş için Sivas’a giderken yolda trafik kazası geçirmiş, arabanın takla atması sonucu ağır yaralanarak Yozgat’ın Yerköy ilçesinde hastaneye kaldırılmıştır. Hastanede komada yaşam ile ölüm arasında gidip gelirken yaşamın gayesine erememiş ve dünyaya gelişin gerçeğini yaşayamamış olmanın pişmanlığıyla, geri dönüp gerçeklere uyanmış olarak yaşamak isteği hayatının dönüm noktası olmuştur

Bu kazada belindeki iki omur kemiğinde ezilme ve kaburgalarında eğilme meydana gelmiş, 8 ay çalışamadan yatmıştır. Bu sürede manevi konularda kitaplar okuyarak, kendisine ikinci bir şans veren Yaradana verdiği sözü tutma konusunda uğraş vermeye başlamıştır.

Bu ömrüm yok yire harc itmişem (harcamışam) ben
Canumu gör ne oda atmışam ben

BİLGİSAYAR DÜNYASINDAN AŞK DERYASINA
Faruk Dilaver bir yandan bilgisayar sektöründe dört firmanın kurulmasına öncülük ederek yönetim kurulu başkanlığı yapmış, diğer yandan da maneviyata bu yakınlaşmasından sonra içinde Yaradana duyduğu aşk ile gittiği, gezdiği her yerde Hak’kı sevenlerle, Hak dostlarıyla karşılaşmış, tanışmış, görüşmüştür. Çocukluğundan beri içinde yanan hasret ilahi aşk ateşiyle alev almış, gurbetlik hissi Yaradanın varlığıyla dolmuştur.

İşidün iy yarenler ışk bir güneşe benzer
Işkı olmayan gönül misali taşa benzer

(İşitin ey dostlar, arkadaşlar! Aşk bir güneşe benzer,
Aşk ile yanmayan gönül katı bir taşa benzer)

ASRIN YUNUS'U
Faruk Dilaver’in bütün bu arayışın içinde tanıştığı bir manevi büyük O'nu Yunus Emre’yi tanımaya, anlamaya ve anlatmaya yönlendirmiş, örnek davranışlarıyla da Yunus Emre yolunda bir rol model olarak asrın Yunus’unu göstermiştir.

Canlar canını buldum bu canum yağma olsun
Assı ziyandan geçdüm dükkanum yağma olsun

(Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun
Kardan zarardan, her türlü menfaatten geçtim, dükkanım yağma olsun)
GELİN TANIŞ OLALIM
Faruk Dilaver Yunus Emre’yle tanışmasını şöyle anlatıyor: “Ben, nasıl Yunus Emre yolunun bendesi, sevgi suyunun girdabı, gariplerin sırdaşı oldum, biliyor musunuz? Daha ortaokul sıralarında Yunus Emre'nin şiirlerine özel bir ilgi duydum. O şiirleri okurken bir başka haz alıyordum. Bir gece rüyamda, dere kenarında bir ağaç gördüm. O ağacın altında, Yunus Emre'yle birisi oturmuş sohbet ediyordu. Yunus'un yüzünü görebiliyordum, fakat karşısındakinin sırtı bana dönük olduğu için onun yüzünü görememiştim.

Yunus Emre bana, sohbet ettiği o insanı göstererek, "Bir gün gelecek, bu kardeşim beni sana anlatacak, beni sana tanıtacak," dedi. Bu rüyanın o kadar tesirinde kalmıştım ki, aradan yıllar geçmesine rağmen, çocukluk çağında gördüğüm o rüyayı hiç unutamadım.

Bundan önce geçirdiğim trafik kazası ve ölümden dönmenin tesiri ile ilgi alanıma hızla giren manevî olaylar sonucunda, otuz sekiz yaşlarındayken, yine bir gece rüyamda Yunus Emre'yi gördüm. Bana, doğup büyüdüğüm Samsun'un Vezirköprü ilçesinde bir isim ve adres vererek o şahsı bulmamı ve kendisiyle görüşmemi istedi.

Aradan aylar geçmiş, bir türlü gitme fırsatı bulamamıştım. Ancak babaannemin vefatından dolayı memlekete gittim. Verilen adresi kolayca buldum. Adı geçen şahsın evine giderek kendisiyle görüştüm. Bir divan üzerine oturmuş, kırk kilo civarında, esmer, küçük cüsseli bir kimseydi. Bana, rüyayı göreli aylar olduğu hâlde neden gelmediğimi sordu. Hayretler içinde kalmıştım. Kalbim heyecanla vuruyordu. Sonra, "Üzerimde bir emanet var, sana Yunus Emre'yi anlatacağım," dedi. İçimi garip bir duygu sarmıştı. Sanki ben onu yıllardır tanıyordum. Yoğunlaşan bu duyguyla yüzüne baktım. "Hani çocukluğunda bir rüya görmüştün. Dere kenarında bir ağacın altında, Yunus ile konuşan biri vardı ya, işte, Yunus'un sana işaret ettiği, sana Yunus'u tanıtacak olan O garip, benim," dedi. Aman Allah'ım, o andaki hâlimi size anlatmam mümkün değil! Herhalde biraz tahmin edersiniz. Perişan olmuştum, kollarım tutmuyordu. Bir kenara külçe gibi yığılmıştım. O arada bir bardak çay içip güçlükle kendimi toparlayabildikten sonra, başladı anlatmaya... Nasıl gariplere karıştığını, nasıl Yunus ile tanışıp, dertlilere paratöner olduğunu...
Bu sohbet sabah ezanına kadar sürdü. Artık, gariplerin kim olduğunu biraz öğrenmiş, onlara, tüm duygularımla yakın olmuştum. O, gariplerden bir garip, Yunuslardan bir Yunus’tu... Bize sırrını anlattıktan birkaç gün sonra bu dünyaya veda ederek, ebedî âleme göç etti. Ruhu şad olsun.”

Aşık oldum erene ermek ile
Hak’kı buldum er yüzünü görmek ile
AŞIKLARA NE DİYEM
Faruk Dilaver bundan sonraki hayatını Yunus Emre’nin fikrini, kültürünü araştırma ve yayma çalışmalarına adamıştır. Bu çalışmalarına paralel olarak çok sayıda eser üretimiş, bu eserlerinden iki tanesi İngilizce’ye çevrilmiştir. Halen ülkemizde ve yurtdışında Yunus Emre’nin sevgi, kardeşlik, barış fikirleri doğrultusunda seminer ve konferanslar vermektedir.

Aşıklara ne diyem ışk haberinden şirin
Işkıle dinleyene ey deyin birin birin

(Aşıklara aşk haberinden güzel ne diyebilirim?
Aşk ile dinleyene anlatacaklarımı söyleyeyim bir bir..)

OLGUN İNSAN OLMA YOLUNDA
Yunus Emre’nin “Bu dergaha odunların bile eğrisi giremez” diyerek, 40 yıl boyunca Taptuk Emre dergahına dosdoğru odunlar taşıması gibi, FarukDilaver de hayatını menfaatsiz sevgiye, doğruluğa ve etrafına güzellikler dağıtmaya adamıştır. Dargınları barıştırmış, dağılmak üzere olan yuvaları kurtarmış, insanları okumaya ve kendini geliştirmeye teşvik etmiş, insan ayrımı yapmadan herkese eşit davranmış, gittiği her yere barış götürmüştür. Çevresindeki herkesin önce kendilerine, sonra ailesine ve etrafına saygılı, huzur veren ve olgun insanlar olmaları yönünde her türlü çabayı göstermiştir ve göstermektedir.

Faruk Dilaver onu tanıyan herkesin sevgi ve saygısını kazanmış, büyük küçük herkesin “Faruk abi”si olmuştur. Yunus’un asırlar önce;
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,
Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir...

dediği gibi Molla Kasım’lar her devirde olacaktır elbet..ama Yunus yolunda bir aşık olan Faruk Dilaver o yüce gönüllü Yunus’un ilkelerini benimseyip yaşamaktadır. Herkese Yunusça seslenmektedir:

Her kim bana düşman ise
Hak Tanrı Yar olsun ona
Her nereye varırsa
Bağ ve bahar olsun ona
Bana ağu sunan kişi
Bal ve şeker olsun aşı
Gelsin kolay cümle işi,
Eli erer olsun ona
Önümce kuyu kazanı
Hak tahtın ağdırsın onu
Ardımca taşlar atana,
Güller nisar olsun ona
Vurmaklığa kasd edenin,
Düşem öpem ayağını...
Her kim bizi yerer ise,
Hak dileğin versin ona
Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyada
Kim ölümüm isterse
Bin yıl ömür versin ona
Miskin Yunus dünyada
Güldüğünü istemeyen
Ağladığım isteyene,
Gözüm pınar olsun ona
Yunus Emre
  http://www.farukdilaver.com/ Sitesinden alınmıştır.